Kendisini “horoloji”, yani “saat bilimi” uzmanı olarak tanımlayan Özbilgin, dedesinin Ermeni bir saat ustasından saatçiliği öğrenmesiyle başlayan meslek hikayesini bugünlere taşıdı.
Babasının ardından bayrağı kendi devralan Özbilgin, henüz 13 yaşındayken saatçiliği öğrenip, 17 yaşında kendine saatçi dükkanı açtı. Çekirdekten yetişerek saatçilik mesleğini ifa eden Özbilgin, duvar saatinden köstekli saatlere, kol saatinden cep saatlerine kadar 70 yılda onbinlerce saat tamiri yapıp gerektiğinde saat yedek parçası üretti.
Saatçiliği, dördüncü kuşağa yani kendi oğluna da öğreten 83 yaşındaki Özbilgin, ilerleyen yaşına rağmen ara sıra dükkana uğrayarak saatleri tamir etmeyi sürdürüyor. Evinde de saat tamiri için kullanılan özel torna cihazları ve onlarca duvar saati bulunan Özbilgin, mesleğe dair tecrübelerini paylaştı.
“Ama eski saat olacak, yeniler açmaz beni”
Tahtakale’de 20 sene saatçilik yapan Özbilgin’in 40 senedir çalıştığı şu anki dükkanı Fatih’te bulunuyor. Saatin kendisi için özel bir anlamı olduğunu ifade eden Özbilgin, saatsiz duramadığını, sık sık kol saatine bakarak zamanı ölçtüğünü anlattı. Özbilgin, “Günlük hayatta kolunda saat olan birisi hemen dikkatimi çeker ama eski saat olacak, yeniler açmaz beni.” dedi.
“Bir mahalleden diğer mahalleye ‘saat kaç?’ diye sormaya gidilirdi”
Eskiden herkesin saati olmadığını söyleyen Özbilgin, zamanın ölçüm biriminin ne kadar değerli olduğunu şu cümlelerle anlattı:
“Bizim çocukluğumuzda çok yaygın değildi saatler ancak zenginlerde olurdu. Benim yetiştiğim zamanlarda bizim dükkanımızın bulunduğu Antalya Akseki’ye saat tamiri için farklı vilayetlerden gelenler oluyordu. O zamanlar hatırlıyorum, bir mahalleden diğer mahalleye ‘saat kaç?’ diye sormaya giderlerdi, ya da ‘iftara ne kadar var?’ diye.”
“Dijital saatleri saatten saymıyoruz”
Saatçiliğin çok ince bir meslek olduğunu dile getiren Özbilgin, bu işin mutlaka bir ustadan öğrenilmesi gerektiğini vurguladı. Özbilgin, “Ancak mekanik saatler neredeyse kalmadı, nasıl öğrenecek? Mesleğin geleceği antikalarda kalacak. Yeni saatler elektronik olacak. Sürekli değişiyor, bunun sonu gelmez. Akıllı saat diye bir şey çıkardılar, alıyorsun tamam güzel de bunu kim tamir edecek, ancak elektronik çalışan kişiler bakacak. Dijital saatleri biz saatten saymıyoruz. Zaten pilli saat para etmez. En kıymetli pilli saat olsun satamazsın, ama eski saati satarsın. Bunun bir işçiliği var.”
“Eski saatlerin kapağını bile açacak usta yok”
Türkiye’nin Horoloji Uzmanı Fatih Saatçisi adını verdiği dükkanda şimdi Özbilgin’in oğlu çalışıyor. Tamir ettiği ve yedek parçalarını yaptığı bazı saatleri, dükkanda sergileyen Özbilgin, tarihi eser saatlere gözü gibi bakıyor. Saat tamir etmenin önemli olduğu kadar saat modelinin de değerli olduğunu söyleyen Özbilgin, 1800’lü yılların başında el işçiliğiyle üretilen prior gibi cep saatlerinin artık ustası kalmadığını söyledi. Özbilgin, “En eski tamir ettiğimiz saatler prior saatleri vardı, zincirli cep saatleri, şimdi o eski saatlerin kapağını bile açacak usta yok. Duyduğum Konya’da bir usta varmış.” dedi.
Bir buçuk asırlık köstekli saat anahtarla kuruluyor
Eskiden saatlerin yedek parçalarını bulamadıklarını belirten Özbilgin, bir saat düşüp herhangi bir kısmı kırıldığı zaman kırılan parçayı kendisinin imal edip taktığını söyledi. Mecbur kalırsa yine saat parçası yapabileceğini ifade eden Özbilgin, dükkanında duran kendi şahsi köstekli saati hakkında şu bilgileri verdi:
“Bu şahsi saatim 150 yıllık. Üzerinde İstanbul’un eski adı Konstantinapol yazıyor. Kırılan bazı parçalarını bulamadım, kendim yaptım. 150 yıllık ancak hala çalışır vaziyette. Pilsiz bir saat, tabii o zaman ne pil var ne de elektrik. Fransız malı bir saat ve her tarafı gümüş. Düğmesine basınca asılıyor, anahtarla çevirip kuruyorsunuz öyle çalışıyor. Anahtarla her kurduğunuzda 24 saat çalışıyor. Ayar yaparken de saati ortadaki yerden açıp ayar yapıyorsunuz ve kapağı kapatıyorsunuz.”
“Babam o saati 70 yıl taşıdı”
Babasının eğitim için İstanbul’a gelerek 13 yaşındayken Beyazıt Kapalıçarşı’da saatçi dükkanı açtığını belirten Özbilgin şunları anlattı:
“Babam orada uzun bir süre çalıştıktan sonra 1916’da asker oluyor ve Kurtuluş Savaşı’na katılıyor. Ölünceye kadar mesleği devam ettirdi. Babam İstanbul’da kendine köstekli bir saat almış. 8 senelik askerliği boyunca o saat hep cebindeymiş. Babam o saati 70 yıl taşıdı.”
Babasının 70 yıl boyunca üzerinde taşıdığı saati ve İstiklal Madalyası’nı, Fatih’teki dükkanın duvarında asılı tutan Özbilgin, saat hakkında şu bilgileri verdi:
“Köstekli saatler aslında o zaman yelek modaydı, boynuna gümüş köstekli saat takılırdı. Köstekli saatin zincirine de Arnavut zinciri diyorlardı. Bu saat, Cumhuriyet’ten de önce, 1919-1926 yılına tekabül ediyor. Afyon cephesinde savaşmıştı. Bu belgeyi de askerliği bitirdikten sonra ordudan vermişler. Belgede meslek kısmında ‘saatçi’ yazıyor. Bu saate daha hiç dokunulmadı. Bana da anlatırdı, ve askerlikten bahsederken saati de şahit gösterirdi, ‘8 yıllık askerlikte bu saat hep cebimdeydi’ diye konuştu.