Sanat ve Zanaat

Ana Sayfa  / Yayınlar / Medeniyet Değerlerimiz / Sanat ve Zanaat

İnsan var olduğu ilk günden beri sanat vardır. Hatta sanat bugün bile aynı amaca hizmet etmektedir. Sanat insanın hem kişisel hem de toplumsal ihtiyaçlarını karşılar. Bazen ün, statü ve gösterişe; bazen de fiziksel kullanıma yönelik ihtiyaçları giderir. En özgün ve en biricik kişisel ifadeler sanat yapıtlarında belirir. Sanat bir iletişim yoludur. Fikirlerimizi paylaşmak ve en derin duygularımızı ortaya koyabilmek için sanatı kullanırız. Evimizdeki bir duvara resim asarken veya bir yere bir şeyler yerleştirirken fikir ve duygularımızı sanatla paylaşırız. Günlük hayatımızın her aşamasında; kullandığımız masadan teknolojik ürünlere kadar her şey tasarım ürünüdür.
Sanat tarihinin bize gösterdiği şekliyle sanat; bazen sanatçının düş gücünden çıkar, bazen de sanat hakkında düşünenler tarafından ya içinde bulunduğu zaman diliminde ya da sonrasında tanımlanır. Sanat çok yüzeyli bir yapıdadır; insanoğluna ait bir olgu, bazen de bir kavramdır ve tek bir bakıştan açıklanamaz çünkü sadece bir görünümde değildir.
Ünlü Sanat tarihçisi Gombrich “İnsan yokken sanat da yoktu.” der. İnsan; varlığını, çevre ile ilişkisinde ürettiği pek çok oluşumda gösterir. Sanat bu yollardan en özel ve biriciğidir. İnsanın icat etme ve tasarlama yetileri sanat aracılığıyla duyumsal boyutla harmanlanır ve varlığın derinliklerine ulaşır. Bu anlamda sanata hayat veren konuların incelenmesi oldukça değer taşır.
Sanat insanî bir var oluş şekli olduğu kadar; yaratılmış olandan gelen bilgi türü, duyumların bilgisidir. Bu bilgi birey olma vasfıyla bireyi duyumlarla varlıklar aleminin görünen sınırlarını keşfetmek için zorlar, bu da yaratılıştaki kudreti fark etme ve ona hayranlık duymamızın yoludur. İnsanın yaratılışın kudretine olan hayranlığı onun yetisiyle bağlantılıdır. Bu miras; sanatın insanda tecelli bulabileceği duyumsal alanlarda çevreyle iletişimimizi ve yaratılmışlarla bağımızı anlamlı kılar. Bu bazen ses, bazen söz, bazen koku, bazen dokunma ya da görme eylemiyle gözün melekelerini harekete geçirir. Varoluş ile kurulan bu tür bir iletişim şekli derinleştikçe insanın çevresindeki güzel nesneleri ayırt etme melekeleri gelişir.
Sanat estetik olanla bireyde güzel kavramını insani vasıfları şekillendirmek için nakşeder. Bu nedenle masmavi gökyüzünde eriyen güneşin ışıklarının ufuk çizgisinde su zerreleriyle dans etmesini gören bir gözün değeri diğerlerinden ayrılır. Yine doğadaki kuş sesindeki güzelliği keşfetmeyen bir kulak, bir udun perdelerine dolanan ahengi anlayamaz.
Estetik, insanın doğasını ve varoluşunu şekillendiren bir nitelikler çerçevesidir. Estetik güzel olanın kendisinden çok güzel kavramının doğasıyla bütünleşen unsurların peşine düşer. Bu nedenle büyük medeniyetlerin estetikle olan bağı daima büyük eserlere, kuramlara, düşüncelere ve anlayışlara dayanır; böylece estetik nesneler de yaşamla bütünleşir. Büyük medeniyetler ince zevkli ve yüce eserler bırakır. Bu bakış açısıyla; estetik, kültürün de taşıyıcı unsurlarını belirler ve maddi kültür ögelerinde var olan estetik nitelikleri okumak demek bir toplumu okumak demektir.
Türk sanatında sadece görsel sanatlarda değil bütün sanat dallarında güzelin nitelikleri ortaya koyulurken sanat ve zanaat ayrımı yapmaksızın ince bir zevkle bir yaşam felsefesini anlatan eserler ortaya konulmuş, yaşamla estetik bütünleşmiştir. Bu çalışmada sunulan kavramlar her ne kadar özde sunulmuş olsa da Türk sanatlarında bu bütünleşmeyi, kültürel ve toplumsal açıdan sanatımızın yapısını anlama yolunda okuyucuya rehber olacağı kanısındayım.

 

Toplam Sayfa Ziyareti: 230 - Bugün Sayfa Ziyaretleri: 1