Kitap ve Yazı Kültürü

Ana Sayfa  / Yayınlar / Medeniyet Değerlerimiz / Kitap ve Yazı Kültürü

Kitap ve Yazı Kültürü

Medeniyetin yazı ile doğduğu söylenebilir. Zira insanın tabiatla kurduğu ilişkiyi, elde ettiği tecrübeleri kayıt altına alması ve bunu diğer kuşaklara aktarması yazının icadı ile gerçekleşmiştir. Bu bakımdan insanlığın hafızası yazı ile oluşmuş, yazının serüveni insanlığın serüveni olmuştur. Gözlem ve tecrübeyle elde edilen bilgi yazı sayesinde kayıt altına alınmış, her yeni gelen neslin katkıları ile çoğalmış ve medeniyetlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mağara duvarlarına çizilen resimlerin kil tabletlere kaydedilen yazıya dönüşmesi uzun zaman almış, yazı pek çok toplumda farklı karakterlere bürünmüş ve farklı malzemelere kaydedilmiştir. Mevcut bilgiler ışığında ilk yazı örneklerinin Sümerlerde görüldüğü bilinmektedir. Çivi yazısı diye adlandırılan bu yazı, kil tabletlere kaydedilmiştir. Eski Mısır’da hiyeroglif yazısı ortaya çıkmış ve bu yazı için papirüs bitkisinden elde edilen kâğıt benzeri bir malzeme kullanılmıştır. Bergama’da ortaya çıkan ve çeşitli hayvanların derilerinden elde edilen yazı malzemesi, parşömen diye isimlendirilmiş ve kağıdın icadına kadar papirüs ile parşömen en önemli bilgi aktarım aracı olmuştur. Miladi I. yüzyılda ortaya çıkan kağıdın yaygın şekilde kullanımı yine uzun zaman almıştır. İslam fetihleri ve ticaret yoluyla yaygınlaşan kâğıt imalatı XIV. yüzyılda kıta Avrupa’sına ulaşmış ve oradan Amerika’ya geçmiştir. Zamanla Avrupa kâğıt imalatının merkezi olduğu gibi müteharrik basım tekniğinin ortaya çıktığı yer olmuş ve böylece bilginin çoğaltılması ve yayılması büyük bir hız kazanmıştır. Matbaanın icadından sonra kitap basımında genellikle kâğıt kullanılmıştır. Günümüzde dijital kitapların ortaya çıkmasıyla matbu eserlerin geleceği tartışmalı hale gelmiş olsa da malzemesi kâğıt olan eserlerin oluşturduğu devasa bir kültürel birikim vardır. Bu birikimin önemli bir kısmını el yazmaları oluşturmaktadır. Kültürel hayatımızın en önemli unsurları arasında yer alan yazma eserler, el ile üretildiği için birbirinden farklılık göstermekte ve her biri ayrı bir önem taşımaktadır. İslam dünyasında el yazması eserlerin ortaya çıkışı Kur’an-ı Kerim’in yazılması ve çoğaltılması ile başlamıştır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatının anlatıldığı siyer ve sözlerinin açıklandığı hadis ilminin başlı başına birer bilim dalı olarak ortaya çıkışı, İslam yazmacılığının gelişmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle Abbasiler döneminde ortaya çıkan yüksek seviyedeki ilmî araştırmaların yapıldığı Beytülhikme ismindeki merkezlerde hummalı bir telif faaliyeti başlamıştır. Böylece tefsir, fıkıh, kelam, tıp alanında telif ve tercüme eserler ile sahabelerin, alimlerin ve çeşitli meslek erbabının hayatlarının anlatıldığı biyografik eserler ortaya çıkmıştır. Türk kültüründe yazılı metinlerin ilk örneklerini VIII. yüzyıla ait Göktürk kitabeleri oluşturmaktadır. Uygur Türkleri tarafından meydana getirilen Uygurca metinler Türklerin yazılı kültürüne ait diğer örneklerdir. Türklerin İslam dinini benimsemesi ile; kullanılan dil ve alfabe değişmiş, Arapça ve Farsça kelimeler ile gramer kuralları Türk Dili üzerinde etkili olmuştur. Arap alfabesi Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletleri’nde hem edebi eserlerin hem de devlet yazışmalarının yapıldığı alfabe halini almıştır.
Selçuklular döneminde dini ve akli ilimlerin tahsil edildiği; devrin en önemli eğitim kurumları olarak öne çıkan Nizamiye Medreseleri önemli ilmi eserlerin üretildiği ve okutulduğu merkezler olmuştur. Nizamiye Medreselerinde uygulanan yazma eser okuma ve telif metodu zamanla gelenek halini almış ve bu gelenek diğer Türk devletlerinin yanı sıra Osmanlılar tarafından da benimsenmiştir.
Osmanlılar, tarih boyunca geniş bir coğrafyada hüküm sürerek zengin bir kültürel birikime sahip olmuş ve yazılı kültürünü çoğunlukla ferman, berat, kitap, risale, şerh, haşiye gibi çeşitli kaynak türleri yoluyla kayıt altına almıştır.
Fetihten sonra dünyanın farklı bölgelerinden bilim insanları bilgi birikimlerinden faydalanılmak üzere imparatorluğun başkenti olan İstanbul’a davet edilmiş ve böylece İstanbul ilim, kültür ve sanatın merkezi haline gelmiştir. Bu bilimsel ve kültürel faaliyetler sonucunda Osmanlılar birçok alanda ilmi değeri yüksek eserler ortaya koymuşlardır. Hat, tezhip, minyatür gibi çeşitli sanat dallarının bu eserlere uygulanması; şaheser niteliğinde eserlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
İnsanın kelimelerle kurduğu ilişki onun anlam dünyasını şekillendirdiği için kültürel hayatın başlangıcı olan yazıyla ilgili terimlerin açıklanması amacıyla böyle bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada, yazıyla ilgili temel kavramları bir araya getirip klasik bir lügate göre daha tafsilatlı bir şekilde tanıtmak hedeflenmiştir. Çalışmada yazı, kitap ve kütüphane arasındaki ilişki göz önüne alınarak bu konularla ilgili terimler seçilmiştir. Yazının kitapları, kitapların kütüphaneleri oluşturduğu düşünüldüğünde bütün maddelerin yazıyla ilişkili olduğu kabul edilebilir. Maddeler seçilirken yayın kurulunun çizdiği sınırları aşmamak için konuyla birinci dereceden ilgili ve daha kapsamlı olanlar tercih edilmiştir. Çalışma yazı, kitap ve kütüphane kültürü başlıklarıyla üç bölüm halinde ele alınmış ve kavramlar bu bölümlere göre kendi içinde alfabetik olarak düzenlenmiştir. Bu tasnif ve sıralamada ilgili kavramların gelişimi göz önünde tutulmuş ve önce yazı, sonra kitap ve kütüphane ile ilgili kavramlar açıklanmıştır. İlgili terimlerin anlaşılması için yazı içeriğine muhtelif görseller ilave edilmiştir.

Toplam Sayfa Ziyareti: 740 - Bugün Sayfa Ziyaretleri: 1